Bir süredir okuma planımda olan (ve Murat Gümrükçüoğlu’nun “Geçmişin Hayaletleri Boş Durmuyor” yazısından sonra okumak için sabırsızlandığım) Antonio Tabucchi’nin Zaman Hızla Yaşlanıyor kitabını, nihayet, alabildim elime.

Çember adlı ilk öykü bir aile toplantısıyla açılıyor. Ailenin büyüğü, yaşlı (muhtemelen emekli) bir profesör; ölen kardeşinin anısını yad etmek için şiir okumaktadır. İlk dizelerden sonra duygulanır yaşlı profesör, “inanılmaz turuncu renkteki papyon kravatını” gevşetir, gözlerine bir damla yaş yürür. Özür diler. Ve fakat geniş ailesinin sevgi dolu fertleri, şiire devam etmesi konusunda yüreklendirirler onu. “Ne incelik” der Tabucchi öyküde, yaşlı profesör okuduğu şiirin fotokopilerini güzel nimetlerle donatılmış masaya bırakmıştır. Belli ki dinleyenler iyi takip edebilsin diye.

Yaşlı Profesör, özür dileyip devam eder:

“…koyu bir Alman şivesiyle konuştuğu Fransızcasıyla: Lütfen bağışlayınız, lütfen bağışlayınız, unutmuşum, şiirin başlığı ‘Yaşlı Profesör’, Polonyalı büyük kadın şair Wislawa Szymborska’nın bir şiiri ve tam o sırada kendini işaret etmişti, o şiirdeki kişinin bir bakıma kendisiyle uyum sağladığını dokundurmak istiyormuş gibi, sonra da, bu duygulanışının asıl sorumlusu olan elma şarabından bir tane daha yuvarlamış ve dudaklarından hıçkırık benzeri bir ses dökülmüştü…”

1996 yılında Nobel Edebiyat Ödülü sahibi olan “Polonyalı büyük kadın şair” Wislawa Szymborska’nın “Yaşlı Profesör” adlı şiirini Türkçe söylemeye çalıştım. Buyrunuz.

Onur Çalı

Wislawa Szymborska

Ona eski günleri sordum,
hâlâ genç olduğumuz,
saf, deli fişek, şapşal, toy zamanlarımızı.

Bir şeyler kaldı elbet, gençlik hariç,
diye yanıtladı.

Ona hâlâ emin misin diye sordum
insanlık için neyin iyi neyin kötü olduğundan.

İllüzyonlar içinde en ölümcülü,
diye yanıtladı.

Ona geleceği sordum,
hâlâ açık seçik görebiliyor muydu.

Çok fazla tarih kitabı okudum,
diye yanıtladı.

Ona fotoğrafı sordum,
masasının üstünde duran, çerçeve içindekini.

Bir varlar bir yoklar. Birader, kuzen, baldız,
karım, kucağında kızım,
kızımın kucağında kedi,
çiçek açmış kiraz ağacı ve üstünde
uçuşan bir kuş,
diye yanıtladı.

Mutlu oldun mu, diye sordum.

Çalışıyorum,
diye yanıtladı.

Ona dostlarını sordum, duruyorlar mıydı.

Birkaç eski asistan,
onların birkaç eski asistanı,
eve göz kulak olan Ludmila,
ki çok yakın, ama uzak da,
kütüphaneden iki bayan, gülümsüyor ikisi de,
okulun karşısında küçük Grześ ve Marcus Aurelius,
diye yanıtladı.

Ona sağlığını, ruh halini sordum.

Kahve, votka, sigara vermiyorlar artık,
ağır hatıraları ve eşyaları taşımam da yasak.
Duyamıyormuş numarası yapıyorum,
diye yanıtladı.

Ona bahçeyi ve bahçedeki sediri sordum.

Geceleri hava açıksa, göğü seyrediyorum oradan.
Doyamıyorum,
ne çok bakış açışı var,
diye yanıtladı.