794b7-albione1000

Sevgili Hülya,

Mektubunu masamda buldum. Zarfın üstüne yazdığın not gülümsetti beni. Zaten sen varlığınla beni gülümsetiyordun hep. Gülümsemediğim zamanlarda bile gülümsetiyordun. Sana bakmak, sadece bakmak bile, içimi güneşlendiriyordu.

Benden bir şey beklemiyorsun, biliyorum. Ama bana nasıl baktığının da farkındayım. Farkındaydım. Ben seni mutlu görmek için bu durumu bozacak bir şey yapmaktan kaçındım hep, biliyor musun? Çünkü ben kime dokunsam, o kişi artık iflah olmuyor.

Jale’ye epey kızmışsın ama kızma. Onun da suçu yok. Bütün suç bende. Giydiklerimin üstüme yakışmaması da bundan. Omuzlarımda suçlarım var ve suçlar çok ağır olabiliyorlar bazen, obez suçlar var, anlatabiliyor muyum? İnsan dik duramıyor. O zaman da ne giysen yakışmıyor işte.

Jale’yi seviyorum. Ama üç yıl önce sen gelmiş olsaydın o iş başvurusuna… Bilmiyorum. Geçmişe ya da geleceğe dair sözlerden korkuyorum ben artık Hülya.

Hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değil. Bilmem ki nasıl anlatsam sana.

Çocuğumuzun olmamasının Jale’nin memeleriyle ilgisi yok. Bunu da bilmiyorsun tabii. Sana “bakma bu patron hallerime, ben eskiden devrimciydim” derken ciddiydim. Ama bu kısmını bilmesen de olur. Bana da hayal gibi geliyor zaten artık. Hatırlamadığım ve fakat unutamadığım bir anı gibi. Nasıl bir şey bu deme, oluyor. Yara izi olmasa hatırlamayacağın kazalar gibi düşün, anlatabiliyor muyum? İşte o günlerin yarası Jale’yi de mutsuz ediyor. Çünkü o çocukları çok seviyor.

Hülya (artık sana hanım demek zorunda değilim, en azından işe dönene kadar demeyeceğim), şöyle bir çelişkimiz var. Işıltılı bakışıma kavuşmadan dönmeyeceğini söylüyorsun. Ama sen dönmediğin sürece ben o ışıltılı bakışıma kavuşamam.

Karar senin.

Murat

Onur Çalı