
Tarihe geçen boyacının, evleri boyamaya başladığında tarihe geçeceğinden haberi yoktu. Ama tarih onu her yerde, sapık gibi takip ediyordu. Arkası açık kamyoneti ile sarı paksaydingli evin önüne geldi. Elindeki listeden bugünkü boyanacak evin adresine baktı. Doğru gelmişti. Kamyonetin arkasında bıraktığı tarihe tamam-buldum-ahbap selamı çaktı. Elinde gofreti ve boya tenekesi ile içeri girdi. Aldığı boyaları yine kendi boya tenekesine boşaltmış, onlardan karışımlar yapıp, hiçbir ev hanımının evinin duvarlarında gördüğünde hayır diyemeyeceği güzellikte renkler üretmişti. Yüksek Ruhlar Komitesi, ona bu görevi verdiğinden beri, yaptığı işin herhangi boyacıdan farklı ve önemli olduğunu anlamıştı. Görevi kabul ederken tek şartı, kendi kafasından uydurduğu ve hiç kimseye sırrını vermediği boya karışımlarına karışılmamasıydı. Komite onun bu isteğine uydu. Artık her gün yeni tutulan bir eve gidip, evin önceki sahibinden kalan hatıralarının zamanda dondurulması için o evi boyayacaktı. Yüksek Ruhlar Komitesi doku bozulmasın diye yeni yapılaşmaya da izin vermediğinden, kentte her gün ancak bir çift evlenebilecekti. Gelecek beş yılın nikâh kontenjanları bile şimdiden dolmuştu. Yeni bir boyacı alınması için Kent Konseyi Komiteye çok baskı yapsa da, Komite mutluluğun aceleye gelmediğini herkesin anlaması için bu kararından vazgeçmiyordu.
Boya tenekesini salonun ortasına koydu. Duvardaki lekeleri, çatlakları, boya kazıntılarını, çivi söküklerini gördü. Fal bakar gibi, bu evde yaşanılanları bir çırpıda gözden geçirdi. Evin nerelerinde gülünüp eğlenildiğini, nerelerinde yemek yenildiğini, nerelerinde kavga edildiğini, nerelerinde tutkuyla sevişildiğini bir çırpıda anladı. “İnsanlar!” dedi içinden, “İnsanlar yalan söyler, ama duvardaki izler asla yalan söylemez” Sonra, bu iyiymiş, belki barda içi boş cümlelerden etkilenen bahtsız bir kızı tavlamak için kullanırım diye düşünüp tulumunun ön cebindeki not defterine kaydetti. Fırçasını boya tenekesine daldırdı ve duvarda gelişigüzel spiraller çizmeye koyuldu. Boyalar bir bir çatlaklardan içeri girmeye başladılar. Boyacı bir önceki anıları olduğu yerde sabitliyordu bu şekilde. Anıları silmiyor, sadece zamanda donduruyordu. Yenileri için yer açıyordu. Eğer bir gün “anılarımın hepsini sil!” diyen olursa, önce mala ile tüm duvarları en derinine kadar kazır, sonra da birkaç kat astar çekerek, tüm duvarı yeniden boyardı. Ama henüz böyle bir istekle gelen olmamıştı. Ona “o zaman evini değiştirsene be adam!” diye de çıkışabilirdi. İş anlaşması gereği bunu demeye hakkı vardı.
Salonu bitirdikten sonra koridora açılan küçük odaya geçti. Küçük odaya girince gözlerine inanamadı. Çünkü odada kalorifer peteğinin yanında ağlayan turuncu saçlı küçük bir kız unutulmuştu. Kız boyacıyı görünce korktu. Boyacı da tedirgin oldu. Daha önceden unutulan eşyalara alışıktı. Televizyon kumandası, çay süzgeci, dergi poşeti, tuvalet pompası gibi nereye konacağı bilinmeyen gereksiz küçük şeyler unutulurdu hep. Ama ilk kez ağlayan turuncu saçlı bir kız çocuğu unutulmuştu. Bu durumda Yüksek Ruhlar Komitesi’nin kurallarına göre, eski ev sahipleri geçmişlerinden bir parça bıraktıkları için, eski anıları dondurulmamış ve böylece ev de yeni sahiplerine teslim edilememiş olurdu. Evde eskiye ait hiçbir şey kalmaması gerekiyordu. Boyacı anlaşmanın bu maddesini çok katı bulduğu için hep o unutulan eşyayı gizlice evine götürürdü. Bir tuvalet pompası yüzünden kimsenin mutluluğuna engel olmanın âlemi yok diye düşünürdü. O da sonuçta eski karısının evinde sandaletinin tekini unutmuştu. Ama geriye kalan tek eş bir sandalet için sıkıcı bir ilişkiyi devam ettirmek anlamsızdı. Eski karısı da zaten hunharca çöpe atmıştı tek eş sandaleti de resmi olarak boşanmış oldular.
Boyanacak evlerden topladığı gereksiz eşyaları, evinin en gereksiz odasında istiflerdi hep. Böylece odayı gördükçe başkalarının mutluluğunda ne kadar da büyük payı olduğunu hissederdi. O yüzden bu kızı da götürüp o eşyaların içine atması gerekiyordu. Ama kız bir süzgeç ya da ayakkabı fırçası olmadığından, tulumunun ya da iş çantasının içine sığmıyordu. Keşke büyük bir çantam olsaydı diye düşündü. Yüksek Ruhlar Komitesi sokak başlarında herkesi izlediği için kızı bu şekilde evden çıkarması imkânsızdı. O yüzden evden sanki ona ait bir şeymiş gibi çıkartması gerekiyordu küçük kızı. Bunun için elinden tuttu. Kıza eğer biri onun ne olduğunu sorarsa “ben boyayım, ben boyayım, bu boyacının yeni ürettiği bir karışımım” demesi gerektiğini sıkı sıkı tembihledi. Kimseye yakalanmadan evden arabaya vardılar. Kızın boya olmasına gerek bile kalmadı.
Eve gittiklerinde boyacı istif odasının kapısını açmaya çalıştı. Ama oda ağzına kadar dolu olduğu için, kapıyı ileri doğru itmek bile imkânsızdı. Boyacı sağ omzunu kapıya dayayıp, ayağıyla kapıyı aralamaya çalışırken, bir yandan turuncu saçlı kızı da sol eliyle içeri doğru itmeye çalışıyordu. Kız içeri girebilmek için tüm nefesini dışarı boşaltıyorsa da bir türlü sığmıyordu tepeleme dolu odaya. Oturup birlikte yeni bir yöntem düşündüler. Önden içeriye bir fare ya da başka bir kemirgen gönderip, içerdeki eşyaları kemirtirlerse, belki alanda boşluklar olabileceğini, böylece kızın da odaya kolaylıkla sığabileceğini öngördüler. Fakat saat gece yarısı olmuştu ve kentte fare alabilecek herhangi bir kasap açık değildi. Kız, boyacının tek kişilik yatağında uyuyakaldı. Boyacı da döner sandalyenin üstünde oturarak sabaha kadar bu kızı ne yapacağını düşündü. Sabah olduğunda baş dönmesini durdurmak için en iyi şeyin bir ilaç almak olduğuna karar verdi. Buzdolabına doğru ilerlerken, kapının önüne atılan günlük gazeteyi gördü. Birden aklına süper bir fikir geldi. Kız için gazeteye ilan verecekti. “Kim odaya sığmayan turuncu saçlı küçük bir kız ister?” diye yazdıracaktı ilanlar köşesine. Böylelikle onu kendi evinden bir eşyaymış gibi gösterebilecekti. Yüksek Ruhlar Komitesi’nin buna itiraz etmesi imkânsızdı. İlan numarasına bakmak için heyecanla gazeteyi açtı. Fakat ilanlar sayfasına gelmeden ilk sayfada kocaman puntolarla gördüğü habere bakakaldı.
“Boyacının İntikamı! Eski karısının yeni evliliğini istemeyen zalim boyacı koca, en son boyadığı evde bilerek gofretini unuttu.”
Tarih pencerenin altındaki kamyonetin arkasından pis pis güldü.
Gizem Gürer