ruhsen-dogan-nar
Ruhşen Doğan NAR

Kadir tam doksan dokuz kez bu oyunu kazanmıştı.

Dünya rekoru uzun süredir -on beş yıldır- ondaydı. Üstüne üstlük, rakiplerinin açık ara da önündeydi: Dünyanın bu en tehlikeli oyununda ikinciliğe sahip olan Amerikalı bile on beş galibiyet elde edebilmişti; geçen yıl oynadığı oyunda yenilmiş yani hayatını kaybetmişti. Üçüncüyü sorarsanız, durum daha vahimdi: Yedi kez bu oyunu oynayabilmişti; yedinci oyun son oyunu olmuştu.

Ama Kadir farklıydı; Kadir yüzüncü kez de şeytanın bacağını kırabilirdi.

Yakınları “Hayatını boşu boşuna riske atıyorsun,” diyorlardı ve haklıydılar. Paraya ihtiyacı yoktu; üç ayda bir düzenlenen uluslararası yarışmalarda kazandıkları ona, yakınlarına ve hatta uzak akrabalarına yeter de artardı.

İnsanın gözü doymak bilmiyordu; ama sorun para değildi. Zafer kazanıldıktan hemen birkaç saniye sonra insanın kafasında bir ses: “Onuncu kez kazandıysam, neden on birinci kez kazanmayayım,” diye soruyordu. Sonra “Neden ellinci… neden sekseninci… neden…”

Böyle böyle yüzüncü oyuna gelmişti.

Dile kolay, doksan dokuz kez Kadir ölümü alt etmişti. Bunu nasıl başardığını kendi de bilmiyordu. İşin sırrını soranlara, “Kadir gecesinde doğmuşum,” der gülüp geçerdi. Ama geceleyin başını yastığa koyduğunda, hep aynı sorular aklına hücum ederdi: “Ya bu sefer kaybedersem? Ya bu sefer ölürsem? Ya bu sefer şans yüzüme gülmezse…”

Hele yarışma geceleri yok mu, yarışma geceleri demek işkence geceleri demekti. İşkence yapanın da yapılanın da bir olduğu.

Ve beklenen gün gelmişti.

Dünya şampiyonu Kadir Çekirge o herkesin hayran olduğu, ölüme ve kötü kadere karşı çelik zırhı olan ünlü gülümseyişiyle oyun masasına oturdu ve…

Dünyanın en saçma sapan ve en tehlikeli oyununu yüzüncü kez oynadı ve yüzüncü kez kazandı.

Oyun masasından kalkarken aklında tek bir soru vardı: Yüz birinci kez neden kazanmayaydı?

Ruhşen Doğan NAR