26660-schiele.self-portrait

Kendi evimiz dururken, bu izbe, bu kenar mahallede ne işi var bu adamın bilmem. Şuna bak, yollar çamur içinde. Gecekondularla apartmanlar iç içe. Neresi asfalt, neresi kaldırım belli değil. İnsanlarda saç sakal karışık. Yiyecekmiş gibi bakıyorlar. Yabancı olduğum alnımda yazılı sanki. Verdiği adrese göre işte Tadım Market ve evet tam da tahmin ettiğim gibi yine saçma sapan bir yıkıntı. Kapısı nerede bunun? Ev dediğinin kapısı yola bakar. Ayy ne iğrenç, etraf çöp dolu. Yandaki apartman çöplerini buraya bırakıyor anlaşılan.

Geçen sefer kaldığı yer –ev bile diyemiyorum, yer– en azından bahçeli falandı, burası resmen ahır. Pencereleri tahta çakılı, camlar kırık. Kış gelince hayatta kalınmaz burada, kedi köpek, yağmur kar…

Çalsam mı kapıyı yoksa direk, çat diye, neyse, bir sigara, girmeden önce.

Sarhoştur zaten. Belki de sızmıştır çoktan. Ayık olsa aramazdı, ağlamazdı. “Gel beni al!” demezdi.

***

Neydi o geçen seferki hali! Ayran içiyor sanıp sevinmiştim, boğazından lokma geçiyor diye. Meğer özel bir çeşit uyuşturucuymuş.

“Bu ne?” dedim, sevincimin yerini korkuyla karışık merak almıştı. “Taş” demişti. Ayran kutusunun üstüne iğneyle delikler açmış, sigara külü dökmüş üstüne. O pis küllerin üstüne de cebinden çıkardığı beyaz bir kağıda sarılı tozdan döküp tutuşturmuş, sonra da ayranın ucunu hafifçe açıp nargile gibi tüttüre tüttüre derin nefesler çekmişti karşımda.

“Bu ne, ne yapıyorsun, içsene ayranını adam gibi!” demiştim. “Ben taş çekiyorum, sen de ayranını iç benim işim bitince” demişti yarı kapalı, yarı gülen, yarım ağzıyla…

Fare miydi az önce ayağımın dibinden geçen! Çakmağımı da bulamadım zaten. Yok içmiyorum sigara falan. Sanki içerde içemeyeceğim. Normal ev sanki. Dumandan görünmüyordur zaten içerisi.

Yan apartmanın balkonundaki adam pis pis bakmaya başladı. “Kime baktındı?” diye laf atar şimdi.

Ya kendine bir şey yaptıysa bu sefer! Şimdi içeri girince, Allah korusun! Korudu mu Allah bizi şimdiye kadar! Korusaydı o içerde, ben dışarda bu halde. Ne varmış halimde, işim gücüm, evim barkım var. Tek başıma yaşadığım evim, tek başıma harcadığım param, tek başıma sahte yüzlerle çalıştığım işim. Korumasın Allah beni, onu korusun. Bu kez de korusun, bu kez de izin versin onu buradan çıkarıp üç gün sonra kaçacağı hastaneye götürmeme.

Yine baygın halde sürükleyerek dışarı çıkarayım. Yine zorla hastaneye götüreyim. Yine kendine gelir gelmez en ağır hakaretleri etsin bana “Senin yüzünden!” desin. “Anamın da babamın da ölümünden sen sorumlusun!” desin. “Sen o adi herifle evleneceğim diye tutturup babamdan izinsiz Antalya’ya gitmeseydin, anamla babam da senin peşinde apar topar çıkıp kaza yapmazlardı!” desin. “Gittin de ne oldu, adam da bıraktı seni, anam da öldü, babam da!” desin. “Adi!” desin. “Para ver!” desin. “Bana sadece para ver, bir de buradan çıkar. Yoksa akşamına kaçarım. Sanki burası temiz mi, sanki burada mal yok mu, her türü var, vicdanını mı temizliyorsun!” desin.

Lütfen Allah’ım, bu kez de…

Ayşegül Kocabıçak