Toplumsal pek çok travmamız olmalı ya da taa ötelerden, baştan sakat kurduğumuz, malzemesinden çaldığımız bir temel üstüne oturuyor olmalıyız nicedir. Bir yerlerde bir şeyler yanlış kurulmadıysa, ruhunda yanık izleriyle bunca insan evleri, sokakları nasıl dolduruyor acaba?

Öyle olmasaydı, hangi akıl bunca faili meçhul değil, faili bellinin üstüne rahat bir uyku uyuyabilirdi ki?

Öyle olmasaydı, hangi akıl kadının gebeyken dışarı çıkmasını ayıpsar, günah bulurdu?

Kaç kadın tanıdım zıvanadan çıkmış, hepsinin arkasında hastalıklı erkekler. Erkeklerin arkasında köklere dek inmiş, çürümüş kokular. Yazık oluyor kadına da erkeğe de. Yazık oluyor insana. Zamana.

0000000446658-1

Bütün bunları Senem Dere’nin Yağmur Gölgesi adlı kitabındaki öyküleri okurken düşünüyorum. Sayfaların arasındaki kasabalarda, göl kıyısında gezerken, Nora’nın çıktığı meyhanede içerken, sarı lojman binalarından, nöbet kulübelerinden bakarken ya da bir gece yarısı hep sır olarak kalacağını sandığımız ölüleri taşırken ya da mavi kuşu kafesinde seyrederken bunlar aklıma geliyor.

Kitap sizi Göl Ninileri’yle karşılıyor, Göl size dört ninni fısıldıyor; Ayşe, Mehmet, Halil ve Göl’ün kendi hikâyesinin aktarıldığı dört ninni.

İlkin Ayşe başlıyor hikâyesini anlatmaya. Kesik kesik, kısa cümlelerle. Sevdiği Kemal’in gözünde bir görünüp bir kaybolan başka başka adamların bakışlarını, seslerini anlatıyor. Bir erkeğin içinde kaç farklı renkte erkek vardır? Hangi durumda hangi erkek çıkıyor ortaya. Yanı başında yatarken elinde bıçak, elinde balta nerede gizleniyor bu adamlar?

“Sen de kadın mısın” diyor, “Ne işe yararsın ki” diyor, “Kapa çeneni“ diyor, “Kaltak” diyor, diyor, diyordu. Bu topraklarda bu sözlerden birini dahi duymadan filmin sonuna gelen kadın var mı ola?

Sonunda Ayşe, ”Göle Kemal, Kemal’e göl işliyor.”

“Akıp gidemediği oyuğunda göl, ırmak olmayı, deniz olmayı, okyanus olmayı düşünüyordu. Çakıl taşlarını, rengârenk balıkları, mercanları, gemileri, denizkızlarını, kayıp hazineleri, kayalıkları merak ediyor; içinden kaynamayı, dışından köpürmeyi, ayaklanıp koşmayı, ormanlardan geçmeyi, dağlardan taşmayı istiyordu.”

Dalında Ormanı Sallayan Meşe, kitabın dördüncü öyküsü, “Önceden ormancı, bir de oğlu vardı sadece. Değnekli derdim oğlana. İnce uzun değneğini sürekli sağa sola vurur, solucanları ikiye ayırmaktan hoşlanırdı. Sonra o geldi. Getirdiler. Elinde eski, bitkin bir bavul; gözlerinde, başındaki pullu duvağa inat, bir sızı, bir ayaz, bir de suskunluk… Az ötedeki kulübede, birbirinden kopuk, birbirlerinden habersiz ama bir arada üç tuhaf gölgeydiler artık.”

Meşe “Bir başka orman bulacağım kendime, hiç görülmemiş bir orman” diyor düşlerinde. Meşe de Göl de Küçük Karabalık huzursuzluğunda. Göl denizin, Meşe hiç görülmemiş bir ormanın merakı içinde.

hulya-saat4a971ccea341dc9208f6d808f1951bf6

Suya Anlatılan Rüya, tenhada yaşanan, gece alınıp, sonra yine gecede kaybedilen, elinde çerçeveli son bakışların hikâyesini, üstüne ince bir örtü sererek anlatıyor. Aslında neredeyse bütün öyküler üzerine atılmış ince bir örtünün altında geçiyor. Artık okuyucu örtünün ne kadarını kaldırırsa.

Bütün hikâyeler en az iki kişiliktir, bir insan günden geceye dek kaç öykü yaşar, kaç öykü bir birine çarpar. Siz bir öyküyü bitirip yeni öyküye başladığınızı düşünürken bir de bakıyorsunuz ki, bir önceki öykü aslında bitmemiş ya da orada şöyle bir görünüp kaybolan birinin peşine takılıp onun öyküsüne geçivermişsiniz. Dere, kimi öyküleri halka halka kurmuş, aynı ilk kitabı Hülya Saat’te olduğu gibi. Belli ki, Dere söyleyip anlatmanın dışında, nasıl anlatacağı arayışını sürdürmekte. Bakış adlı öyküde yazar, her paragrafın son kelimesini bir sonraki paragrafın ilk kelimesi yaparak birbirine bağlamış.

Kitapta toplam on üç öykü var, üçer üçer gruplanmış, on üçüncü öykü yalnız kalmış diyeceksiniz ki, o da içinde başka başka öykülerle el ele tutuşuyor.

Öykülerin genelde kasabalarda geçmesinin yarattığı havadan mı, yoksa kurduğu atmosferden mi, bazı öykülerde sanki derinden gelen bir Hasan Ali Toptaş sesi duyuluyor.

Ayten Kaya Görgün

1 Ocak 2014 tarihli Sol Kitap ekinde yayımlanmıştır.