11
Arzu Eylem

Jale o gün kişisel iletisine Necatigil’den Her şey yarım yârim dizesini yazdı, herkese açık. İlk beğenen takipçi o oldu. Bir süre sonra “o” olmaktan çıkan Selim’in profili, vakur, zeki, başarılı bir adam olduğunu fısıldadı. Karşılıklı kırk sekiz kez tıklanan beğeni butonundan sonra Selim’in iletilerini üstüne almaya, beklentilerini onlarda aramaya başladı. Birlikte olmak güzel ama ad koymak gereksiz, ben kalarak biz olmak mühim meselediye yazdı Selim bir gün. Jale biraz düşündü bu söz üstüne, beğense mi, beğenmese mi bilemedi. Her sözüne kaşık kaşık anlam kattığı adama tam olarak ne anlatmak istediğini sormak istedi, çekindi. Öylesine mi yazmıştı yoksa gerçek düşüncesini mi ortaya koymuştu? Birkaç saat sessiz kaldı. Sonra yeni görmüş gibi, iletiyi beğendi. Selim hemen bir yenisini paylaştı: Yanlışlıkla yalnızız, yalnızlıkla yanlış kalmayalım. Söz bizzat Selim’indi. Alıntı ya da çalıntı değildi. Jale bu defa beğenmekle yetinmeyip kalmayalım:) diye yorum yazdı altına. Çok geçmeden cevap geldi. Jale’nin başı şiirsel döndü. Herkese açık yazdı Selim.

Beni yemeğe davet etmeyecek misin? : )
Cumartesi saat 21:00’de bekliyorum : )

Selim ellerinde çiçekler lâkin kupkuru geldi eve. Ekmek, şarap, Jale, Selim… Masada Güral Porselen’den kırmızı yaprak desenli tabaklar; Jumbo’dan kaşık, çatal, bıçaklar; Paşabahçe’den kristal kadehler… iki kişilik muntazam dizili. Mumlar ve Ludwig van Beethoven eşliğinde bakışmalar. Selim, Jale manzaralı yemeğini iştahla yerken, Jale üstüne heyecan döktüğü lokmalarını zor yutuyor, fırsat buldukça da konuşuyor. Beni yakından da beğendi mi acaba? Masayı toplarken yardım etti Selim. Ne ince adam! Sonra da koltuğa yerleşti.- Çay içer misin? -Neden olmasın! Jale bir yandan ikram, diğer yandan ikna derdinde. Adam onu her yönüyle beğensin, sevsin, sahiplensin, dolaylı anlatımdan olaylı anlatıma geçsin ve kolay olsun hayat! Gerçi Selim onu dinlemiyor, gözü yatakta. Yanlış anlamayın salonda yatağın ne işi var. Gözleri duvarı delip geçiyor, koridorun sonundaki yatak odasını görüyor. Jale hâlâ anlatıyor. Selim boynunu, sakallarını avuçluyor. Bu eve taşınalı tam üç yıl olmuş. Dişini tırnağına takıp biriktirdiği paralarla özene bezene döşemiş. Taç güpür perde bulmak için kaç mağaza gezmiş, sayısını duysa aklı hayali almazmış. Koltukları internette sörf yapıp, tüm mobilya markalarını inceleyerek seçmiş. Ardından facebookta paylaşmış da en çok hangisi beğenilmişse onu almış. Halının rengini koltuğa uydurmuş. Masayı katlanır seçmiş ki yer kaplamasın. Ah bir de şu masaüstü bilgisayarı atsa, yerine laptop alsa, ev daha da ferahlayacakmış. Geçenlerde yeni çıkan bir tost makinesi görmüş, ay görmeliymiş, tost makinesi değil sanki fırınmış. Her bir numarası varmış. Selim’in gözleri kapanıyor, iltifattan dili yorgun. Jale yedi sülalesine girdi ki kesin karesini küpünü alır o sayının. Pek nezih aile üyelerini facebook profilini açıp gösterecek, herkese açmamış o fotoğrafları, özelmiş ayarları… Bilgisayar yavaş, sayfa açılmıyor. Selim Jale’nin her resmini tek tek beğenmiş olmasa albümler devlet dairelerinde göz korkutan dosyalar gibi serilecek önüne. Jale’nin bebekliğinden başlayan serüven ilk evliliğine vardı. Eski kocası aslında pek yakışıklı sayılmazmış. Jale baba evinden kurtulmak için evlenmiş daha 17’sinde. Beli hâlâ inceymiş değil mi? Adamın gözleri parladı. Jale güzel kadın, zaten güzel olmasa yanında ne işi var? Bir de az konuşsa, sadede gelip saadete erseler. –Şarap gibisin!Yok canım, abartıyorsun. Sonra neden boşandığına geldi sıra. –Sen evlenmiş miydin?Hayır. Ben sürekli seyahat eden biriyim, fırsatım olmadı. Aşklarım oldu. Ama düzenli bir hayat yaşayamadım. Hayat kısa değil mi Jale? Sevişip koklaşmalı bol bol. Jale aşka âşıkmış, sevişmek güzel şeymiş ama güvenmeden, kişiyi yanında bilmeden olmazmış. Öyle herkesi de eve almazmış. Kocasını boşadıysa keyfinden değilmiş. Bir gün msnde, başka bir kadınla, webcam karşısında çıplak yakalamış onu. Onca yılı heba etmiş boyu devrilesi adam. Ne anlarmış cam arkasında bu işten, yanında kanlı canlı karısı dururken. Selim işin iyice yokuşa bindiğini anladı. Bu kadın vaat istiyor. Yoksa girmeyecek yatağa. –Biraz daha kek ister misin? Ah kadın madem yatmak istemiyorsun, niye eve çağırdın? Sorsa ne cevap verir acaba Jale buna? Yapmasın bir daha, yoksa erkekleri tanımıyor mu? Bir adamı eve çağırmanın anlamını bilmiyor mu? Biliyor da bilmezden mi geliyor. İntikam mı alıyor? Vallahi yapar mı yapar. Güzel kadın. Göğüsleri dik. Yaşı otuz beş ama taş gibi. Ya bacakları… Öyle biçimli ki giydiği pantolona rağmen anlamamak imkânsız. Kalçalar yuvarlak. Shakira, Jennifer Lopez halt etmiş yanında. Zaten kadınlar jean pantolonu kalçalarını belirginleştirmek için giyer. Şu eğilişe bak! Göğüsleri resmen ve de kasten ortada. Selim çıldırmak üzere. Dudakları dolgun Jale’nin, öpmek için yaratılmışlar ama ha bire konuşuyorlar. Bir atak mı yapsa? Evet, kalksa lavaboya diye, dönünce usulca yanına otursa. Ay şu resmi görmeliymiş, geçen sene doğan yeğeni ne de tatlıymış! Tontişmiş tontiş. Burada olsa da yanaklarını sıksaymış, yermiş teyzesi yermiş. Bunları ne de içten söylüyor. Selim bu sevecenliğe, dolu dolu bakan gözlere kanmak üzere. Yavaş yavaş kadının her hareketini kazıyor beynine. Sevişip gitse, teni, kokusu kalır aklında. Belki sesi, aşka gelirken söylediği seviyorumlar falan, o anın coşkusu der geçer. Bu oyun kaça kadar sürecek? Ya kalbini verirse ve o bunu fark etmezse! Anlamazdan gelme halleri gerçek mi, bu kadın saf mı? Başından evlilik de geçmiş, yoksa yalan mı? Jale bir bardak çay daha getirdi uzattı, ince narin parmaklarıyla. Selim’in dilinden bir soru düştü, düşer düşmez önce kendisi şaştı. –Yeniden evlenmek istiyor musun? Neden olmasınmış. Çocuk istiyormuş çünkü. Ama bu devirde güvenilir adam bulmak zormuş. Bu yüzden duvar üstüne duvar örmüş Jale. Kilit üstüne kilit vurmuş yüreğine. Pek marifetli kadınmış. Kariyer de yaparmış kek de. 250 derece ısıtılmış fırında havuçlu cevizli tarçınlı… Tost makinesi mi, hayır almamış onu, sadece görmüş. Ay yoksa Selim onu iyi dinlememiş mi? Jale ağlıyor. Ne yaptı ki şimdi? Of Jale sen de Selim’i anla. Tost kelimesi ona ne çağrıştırıyor bir bilsen. Jale gözlerini tavana dikmiş Allah’a soruyor. –Mutluluğu neden benden esirgedin? Birdenbire sustu. Gözyaşları inim inim inceldi. Adam şaşkın. Kalkıp gitse olmaz. Bir yerlerden mendil mi bulup getirse? Ne denir ki böyle durumlarda? Eve niye geldiğini hatırladı birden, sert bir tokat indirdi duygularına. Usulca yaklaştı Jale’ye. Kollarıyla sardı sımsıkı. –Ağlama lütfen, bak ben buradayım, seni mutlu etmek için… Bunu ona kim söyletti? Dili aldı başını gitti. Yeter ki ağlamasın. Nihayet Jale de sokuldu adama. Ağlama küçük hıçkırıklar halinde biraz daha sürdü. Sonrası sessizlik…-Uyuyalım mı Jale? Jale zaten uyumuş. Kadını kucakladığı gibi yatağa… –Oh be! Soydu kadını, yatırdı…- Of, çok güzelsin! Jale duymadı, o pireleriyle beraber. Selim kadını okşadı, öptü, okşadı, öptü. Sarıldı. Seslendi. Bir su içene, iki uyuyana dokunulmaz, ne yapsa şimdi? Saat gece bir mi iki mi? Umut fakirin ekmeği. Çok güzel, güzel de, bir de uyansa. Nafile. Yılların yorgunluğu çökmüş Jale’nin üzerine. Kıpırdadı. Başı adamın göğsünde şimdi ama uyanmak istemiyor besbelli.

Sabah oldu. Güneş öylece ortada. Mahallenin kedileri balkon diplerinde, her gün onları besleyen elleri bekliyor. Birkaçı pusu kurmuş serçeleri kesiyor. Bir uçak gürültüsüyle çatıları yalıyor. Kumrular günlük yürüyüşlerini yapıyor, kargalar reklam afişindeki şuh bakışlı kadının tepesinde dünyayı seyrediyor. Trafik açık, yollar boş. Diğer günlerin yorgunluğunu sırtlamış Pazar. Günlerdir uykuyla gezen gözler teslim bayrağını çekmiş. Gözün ardına düşen filmlere düş denir. Karası, beyazı, pembesi fark etmez, düş düştür ve düşe yatan umutlar yepyeni bir güne bel bağlar. Diğer yanda zamanın gücü… Asla yapmam, söylemem denilenlerin yapıldığı, söylendiği anlar. Jale adamın kolları arasında, yarı çıplak, uyuyor. Selim huzurlu uyandı. Huzurlu mu? İyi de niye? Şaştığı yeri çok geçmeden kızgınlık ele geçirdi. Şiddet değil de nedir bu? Yok, yok basbayağı duygularımı sömürdü kadın. Bir arkadaşı görse şimdi halini, dalga geçer, kesin. Bir işi beceremedi. Oyuna geldin oğlum Selim, oyuna. İnternette edebiyat, hayatta ebediyetten yana olan bu kadın katilin olacak senin. Jale açtı gözlerini. Sıkıca sarıldı Selim’e, uzandı, öptü…

Selim evden çıktığında neredeyse akşam olmuştu. Ertesi gün pazartesi, iş var. Jale duşunu aldıktan sonra ilk iş bilgisayarı açtı, facebook’a girdi. İlişki durumunu güncelledi:

Selim Salim ile ilişkisi var.

Arzu Eylem